31 Mart 2012 Cumartesi

Minik Kalpler'in Devamı


Minik kalplerin devamı...


30 Mart 2012 Cuma

Minik Kalpler

Bu hafta bloğumu ihmal etmek zorunda kaldım malesef.Çünkü birçok kişi gibi ben de havaların ısınmasına aldanıp hastalandım.Yaz geldi zannedip camı kapıyı açtım ev iyice havalansın diye.Böylece ceryana kaptırdım kendimi.Geçen haftasonundan beri süründürdü beni resmen.Dünden beri iyiyim çok şükür.
Biriken işlerimi toparlayıp bu akşam keçelerimin başına oturabildim ve ortaya bu şirin kalpler çıktı.
İçleri lavanta dolu.En çok elbise askılarına uygun ama evinizin istediğiniz yerinde kullanabilirsiniz.

28 Mart 2012 Çarşamba

Diz Battaniyesi

Bu defaki diz battaniyesi kızımın odasına...
Yıllardır pek çok evde kullanılan,gözümüzün aşina olduğu bir örnek.Hemen hemen her evde böyle bir battaniye,yatak örtüsü yada kırlente rastlasak da sevdiğim bir örnektir bu.Bir örgü klasiği...
Motifleri istediğimiz renkte yapmakta;büyüklüğünü istediğimiz gibi ayarlamakta özgürüz..Kızım turkuazı çok seviyor.Battaniyeyi koltuğun üzerinde fotoğraflamış olsam da kızımın odasındaki mobilyalar beyaz renk olduğu için bu canlı renkler çok yakıştı.Siz de istediğiniz yada elinizde kalmış olan ipleri değerlendirmek için ne renk varsa onlarla yapabilirsiniz

23 Mart 2012 Cuma

Kalp Şeklinde Keçe Anahtarlık

Anahtarların çantamda şangır şungur ses çıkarmasına sinir olan biri olarak keçeden yaptığım anahtarlıkla sorunu çözdüm.
Gerektiğinde çıkarılarak kullanılan anahtarlar, işleri bitince kalbin içine konuluyor.
Kalbin iç kısmına diktiğim cırt larla da kalbin ağzını kapatıyorum ve böylece çantama atıyorum.Aslında "atıyorum" demek yanlış, çünkü kızım el koyduğu için kendime yenisini yapacağım...

Lavanta Kokulu Minik Kalpler

Emekli olduğumdan beri çalışırken isteyip de yapamadığım ne varsa büyük bir açlıkla peşine düşüyorum.Hele Eminönü'ne gittiğimde çılgına dönüyorum.O kadar harika malzemeler var ki, hangisine bakacağımı şaşırıyorum ve hangisini alsam gözüm diğerlerinde kalıyor.Keşke bir atölyem olsa,ev işleriyle uğraşmam gerekmese ve rahatça malzemeler içinde kaybolup hayalimdekileri hayata geçirebilsem...
Malesef böyle olamıyor ve küçük zaman aralıklarına sıkıştırıyorum hayallerimi...Günümün en keyifli saatleri oluyor bu kaçamak zamanlar.
Yeni sevdam, keçeler...Ne kadar geniş bir çalışma alanı var...Ben lavanta keseleri,anahtarlıklar,dikiş malzemeri,süs eşyaları ile uğraşmaktan hoşlanıyorum.
Bu lavanta kalpleri çeşitli şekillerde kullanmak mümkün.Ben gardroba veya evinizin çeşitli bölümlerindeki askılara asılabilecek şekilde yaptım.İsteğe göre anahtarlık aparatı yada mınatıs takabiliyorum.
Görüntüdeki halleriyle 3tl.den sipariş alıyorum.Ancak anlaşmaya göre istekler doğrultusunda çalışabiliyorum ve buna göre fiyatta küçük değişiklikler olabiliyor.
Aslında fotoğrafları hazır durumda olan başka modeller de var ama bugünlerde çok yoğunum ve ilk fırsatta onları da sizlerle paylaşacağım.

21 Mart 2012 Çarşamba

Yoğurt Mayalamanın Püf Noktaları


Süt ve süt ürünlerine çok düşkün bir aileyiz.Bunun yanında sağlıklı beslenmeye de çok önem veririz.23 yıllık evliliğimde-iki küçük çocuk ve yoğun iş temposuna rağmen-bir kez olsun hazır çorba veya bulyon tablet girmedi evimize.Herşeyi kendim yaptım,sağlıklı beslenme adına.Tabi küçük yerde oturuyor olmak, doğal gıdalara rahatça ulaşabiliyor olmak buna olanak sağlayan bir ortamdı.Evliliğimizin ilk haftasından itibaren köyden,taptaze,yeni sağılmış günlük sütümüz geldi.Haftada bir gün yoğurdumuz mayalandı.Çocuklarımız ek gıdaya geçtiğinde onlar için hergün, günlük yoğurt yapıldı.Bu arada da yoğurt mayalama konusunda -naçizane-bir uzmanlık kazanıldı.
Bir süredir bloklarda gezerken çeşitli yoğurt mayalama tarifleri okuyorum.Küçük yerlerde yaşayanlar için hem doğal malzemelere(süt ve maya) hem de bu konularda bilgi alınabilecek tecrübelere ulaşmak daha kolay.Ben de zamanında -nurlar içinde yatsın-eşimin halasından bu konuda çok şey öğrenmiştim.Artık çok özlesek de doğal süt bulamıyoruz ve hazır sütlerden yapılan yoğurda da gerek duymuyoruz.Bulabilenler ve yapabilenler için bildiklerimi anlatmak istiyorum size, belki birilerine bir faydam dokunur...
 Yoğurt yapmak için öncelikle sütünüzden emin olmalısınız.Sağlıklı koşullarda sağılmış ve size ulaştırılmış olmalı.Bazen akşamdan sağıp(özellikle sıcak havalarda) bozulmasın diye içine çamaşır sodası atabiliyorlar veya su karıştırabiliyorlar.Onun için aldığınız sütten eminseniz kullanın, aksi halde o sütü ne alın ne de yoğurt yapın;hazırını yeyin daha iyi.
Sütünüzü muhakkak sadece bu iş için kullandığınızbir süzgeç ve tülbent bezi ile süzün.(Çünkü başka gıdaların kokusu süte geçmemeli ve içinde olabilecek toz vs.nin ayrılması için çok ince bir süzgüye ihtiyaç vardır.)Sütünüzü karıştırmak için kullandığınız kaşık başka amaçla kullanılmamalı.Sütü kaynatacağınız tencereyi önce suyla çalkalamalısınız.
Bazı kişiler yoğurt koyu olsun diye sütü çok kaynatırlar,bu doğru değildir.Süt kesinlikle on dakikadan fazla kaynatılmamalıdır.Kaynama işlemi bitince süt mayalanacağı kaba alınmalıdır.Bunun için bir cam kap seçilmesi idealdir.Kullanılacak kap mermer yada taş gibi sütün sıcaklığını çabuk alacak bir malzeme üzerine konulmamalıdır.Mümkünse tahta bir zemine ve sıcaklığını muhafaza etmesi için kalın bir bezin içine oturtulmalıdır.Süt boşaltılırken mümkün olduğunca yukarıdan boşaltılmalıdır ki köpük köpük olsun ve yoğurdunuzun dokusu daha güzel olsun.Sonra sütünüzün sıcaklığını ayarlamalısınız.Bunun için serçe parmağınızı sütün içine sokup bakacaksınız.Sıcaklığını hissedeceksiniz ama parmağınızı yakmayacak.Süt mayalanma sıcaklığına gelene kadar bu şekilde yerinde soğutulursa üzeri güzel kaymak bağlar.
Bu arada siz mayanızı hazırlamalısınız.Bunun için ev yoğurdu bulmalısınız.Pastörize bir yoğurt kullanırsanız iyi sonuç alamazsınız,çünkü bunlar farklı yapıdadır ve oldu zannedersiniz ama kaşığınıza aldığınızda erimiş kaşar gibi uzar gider.
Miktar olarak 1 kilo süte bir kaşık maya kullanılır ama bu dolu bir yemek kaşığı değildir kesinlikle.Mayanın fazla olması daha iyi sonuç vermez,tam tersine yoğurdunuzun ekşi olmasına sebep olabilir.Ben bir kiloya bir tatlı kaşığı(dolu dolu) tercih ediyordum.Mayanınızı kaşıkla iyice ezip pütürsüz bir doku elde etmelisiniz.yalnız ne kadar iyi ezerseniz ezin mayanın süte homojen dağılabilmesi için koyu kıvamlı olmaması gerekir yani mayayı sulandırmalısınız.(Koyu bir ayran kıvamında olmalı)Bazı kişiler bu işi sütten bir-iki kaşık koyarak yaparlar ama doğru değildir;çünkü böyle yaparsanız yoğurdunuz pütürlü (kesik kesik)bir yapıda olur.Onun için su ile ezmelisiniz.
Mayayı süte karıştırmak için kullanacağınız kaşığın sapı kabın dibine değecek uzunlukta olmalı.Sütün üzerinde oluşan kaymağı tam ortasından,yavaşça, bozmadan delmelisiniz.Kaymak içine karışırsa iyi olmaz.Hem de yoğurt olunca kaymağı üzerinden kolayca toplayıp alabilir ve daha az yağlı bir yoğurt yersiniz yada kaymağı yapacağınız böreklerde veya çorba terbiyelerinde kullanarak muhteşem lezzetler elde edersiniz.Kaşığı sütün içine soktuktan sonra dikkatli olmalısınız, mayayı (çorba terbiyesi yapar gibi)çok yavaş dökmeli buna karşılık kaşığı, kaymağı bozmadan hızlı hızlı sallamalısınız.maya muhakkak sütün her tarafına çok güzel karışmalı.

Bundan sonraki aşamada yoğurdunuz daha koyu kıvamlı olsun istiyorsanız;Kabınızın üzerine kapak koymayın bunun yerine buharın kolayca çıkabileceği süzgeç tarzı birşey koyun ve üzerini güzelce,kalın bez,battaniye ile örtün
Yoğurdu açma zamanını unutma ihtimaline karşı mutlaka saatinizin alarmını kurun.Ne kadar bekleteceğiniz de çok önemlidir.Çok bekletmekle iyi sonuç alamazsınız.Tam tersine yoğurdunuz sulanır ve ekşir.2,5 saat idealdir.Süre dolduğunda kabınızın üzerindeki örtüleri alıp soğumasını beklemeden buzdolabına koyunki şoklama olsun.Soğuyunca kapağını kapatın ki buharlar kapakta birikip yoğurdu sulandırmasın.Bundan sonra 24 saat bekletin.
Vee mutlu son. Artık yoğurdunuz yenmeye hazır.Yalnız burada da dikkat edeceğiniz önemli birşey var, yoğurdu alırken dibe doğru değil, üstten üstten almalısınız ki sulanmasın.
Bu kadar uzun anlatıma bakarak gözünüz korkmasın,aslında çok kolay.Ben işiniz biraz daha kolaylaşsın ve emekleriniz boşa gitmesin diye oldukça ayrıntı verdim,bütün tecrübemi aktardım.Keşke süt bulabilsem de ben de yapsam.malesef İstanbul'da mümkün değil.
Sizlere kolay gelsin ve afiyet olsun....

16 Mart 2012 Cuma

Kremalı tavuk çorbası

En çok sevdiğim çorbalardandır, kremalı çorba.Ama asla hazırını alıp pişirmem.Bu tarifi, "sana mutfağı" kitabından öğrenmiştim.Genelde bütün tariflerini sevdiğim bir kaynaktır.Yalnız ben çok teferruatlı tariflerden hoşlanmıyorum.Kaynak tarif böyle olsa da ben onu bir şekilde pratikleştiriyorum.Bu tarifte de öyle yaptım.
Malzemeler:4yemek kaşığı yağ(Ben tereyağı ve zeytinyağını karıştırıyorum ama istediğiniz yağı kullanabilirsiniz)
8 çorba kaşığı un
6 su bardağıtavuk suyu
1 kase küçük doğranmış,haşlanmış tavuk eti
100 ml krema
tuz,karabiber
Hazırlanışı:
Yağ eritildikten sonra un kumlu bir doku oluşturup hafifçe kahverengileşinceye kadar kavrulur ve ateşten alınarak bir kenarda soğumaya bırakılır.Tarifte tavuksuyu tencerede kaynatılır,meyanenin bulunduğu tencere ateşe konularak tavuk suyu tel ile karıştırılarak meyaneye yedirilir diyor ama ben,tavuk suyunu yeni hazırladıysam,henüz tenceredeyse böyle yapııyorum.Eğer tavuk suyunu bir gün önceden hazırlayıp saklama kabında dolaba kaldırmışsam soğuyan una karıştırma teli ile soğukken karıştırıyorum.Karışım biraz sıvı hal alınca ateşe koyup bir yandan karıştırıp diğer yandan tavuksuyunu ilave etmeye devam ediyorum.Tuzunu,biberini ilave edip tel ile karıştırmaya devam ederek kaynatıyoruz.Ateşi kısarak kremasını karıştırıyoruz.Tavuk etlerini de ekleyerek ateşi kapatıyoruz.
Afiyet olsun....

14 Mart 2012 Çarşamba

Tığ İşi Örgü Malzemelerim İçin Düzenleyici

 İkinci keçe çalışmamı da bitirdim.Bu anahtarlıktan zordu.Ama ne zamandır kafamda olan birşeydi.Yapıp bitirdiğim için mutluyum.
 Bu aralar çok fazla tığ işi yapıyorum.Malzemelarimi koyduğum bir kutum vardı gerçi ama daha kullanışlı ve şık birşey istiyordum
 Gördüğünüz gibi yün tığlarımı(dantel tığlarım için gerek duymuyorum çünkü artık gözlerim ince iple çalışmaya pek uygun değil) yerleştiebileceğim yerler ve çengel iğnelerim için bir bant yaptım.
Ayrıca yün iğnelerimikoymak için ayrı bir bölme yaptım.İğnelerin düşmemesi için üzerine kapak da yaptım.

Çanta şeklinde kapatmak için bant yaptım ve düğme diktim.Düğme yerine cırtlardan da dikilebilir ama iki kat olunca oldukça kalın oldu;dikmek mümkün olmayabilirdi.

İlk Keçe Denemem

Günaydınnn......Herkese bol güneşli,neşeli,sağlıklı,mutlu,harika bir hafta diliyorum.
Haftaya başlarken sizlerle ilk keçe denemelerimi paylaşmak istedim.
Hepiniz sayfalarınızda yaptığınız o kadar güzel keçe objeler paylaşıyorsunuz ki ben de özendim ve ilk deneme olarak ortaya bu anahtarlık şeklindeki lavanta torbası çıktı.
İki taraflı yaptım İki tarafına farklı  renkte çiçek diktim.Rengini özellikle kırmızı seçtim, kına gecelerinde konuklara hediye edilebilecek birşey olsun istedim.Çok zevkli bir çalışmaymış.Devamı gelecek.Şu anda model arayışındayım.Bu konuda tecrübeli olanların düşünceleri beni mutlu eder...

11 Mart 2012 Pazar

Eflatun Renkli Bebek Battaniyesi


Uzun zaman önce bitirdiğim kız bebek  battaniyesini bugün tamamlayabildim.Üzerinin süslemelerinin yapılmasını bekliyordu.Bunun üzerine birçok iş bitirdim ama niyeyse bir türlü elim ermedi birkaç çiçek ve boncuğu dikmeye.Fazla abartılı olmasını istemedim.Onun için işlemelerini çok sık yapmadım.Şık bir battaniye olduğunu düşünüyorum.Fazla kalın da değil.Tam baharlık.Şu an için sahibi yok.Talep olursa satabilirim.

9 Mart 2012 Cuma

Ayva sarı, nar kırmızı sonbahar...



OTUZBEŞ YAŞ ŞİİRİ
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
        Cahit Sıtkı Tarancı

   Üniversitede hocamız(Alemdar Yalçın)bu şiiri açıklarken; hatta anlamını didik didik ederken çok iyi anladığımı düşünmüştüm. Ama yanılmışım. Hiçbirşey anlamamış olduğumu 35 yaşıma geldiğimde fark ettim. Meğer yaşamadan anlaşılamazmış öyle, otuz beşler, kırklar, kırk beşler…"Ne şiirmiş ama” dedim bunu fark ettiğimde. Saçlarımda gördüğüm her beyazda; yüzüme düşen her kırışıklıkta; yıllar öncesine ait bir fotoğrafı elime aldığımda; face’te bir okul arkadaşımı bulduğum zaman ortak hiçbir şeyimizin kalmadığını(yollarımızın nasıl da ayrıldığını),birbirimize ne kadar yabancı olduğumuzu anladığımda hep bu şiir düşüyor aklıma. “Yaş otuz beş, yolun yarısı…” gerçekten de öyleymiş.Maalesef ben de geç farkettim,taşın sert olduğunu;her doğan gün bir dert olmasa da henüz, ona da yaklaşmaktayız yavaş yavaş…
   Su insanı boğup ateş yaksa da;nerde, nasıl, kaç yaşında bilinmez, taht misali bir namazlık saltanatımız olacaksa da o musalla taşında; hayat güzel.Hem de yirmisinde ayrı güzel, otuzunda ayrı, kırkında ayrı...

8 Mart 2012 Perşembe

Nikah Şekeri




Anahtarlık nikah şekerleri.Çok güzeller değil mi?Ben çok severek yaptım.

Unutamadıklarım-Seviyor, Sevmiyor À la folie... Pas du tout / He Loves Me... He Loves Me Not

   


 
   Küçük bir ilçede geçti yıllarım.Üstelik kendi memleketim de değildi.Arkadaşlarım olsa da ailem,kardeşlerim,akrabalarım yakınımda değildi.Uzun yıllar kaldık; ama hiçbir zaman kendimi oraya ait hissetmedim.Nerden geldim ki ben şimdi buraya?Asıl anlatmak istediğim bu değil aslında.
    Yapacak fazla birşey olmayınca; ki küçük yerlerde yaşam daha kolay olduğu için(zaman açısından) bol bol boş vakti oluyor insanın, biz de(sinema olanağı yoktu) her hafta sonu vcd'den bir-iki film izlerdik.
Kulakları çınlasın Ayşe Hanım'dan kiralardım(Erhan Müzik) filmleri ve çok zengin bir arşivleri vardı.Çok güzel filmler izledim bu sayede.Özellikle içlerinden bazıları hala unutamadığım filmler arasındadır.Sizlerle bunları paylaşmak ve tanıtmak istiyorum.Belki filmin adını duymamış (Eski filmler çünkü) olabilirsiniz ama ilginizi çekerse izlemek isteyebilirsiniz.
   İlk olarak"Seviyor,Sevmiyor" adlı bir filmi paylaşmak istiyorum.Filmle ilgili kimlik bilgileri şöyle:
Yapım:
Tür:
Süre:
95 dakika
Yönetmen:
Oyuncular:
Müzisyen :
Görüntü Y.:
Senaryo:
Yapımcı:

Konusu:

Bir ilişkinin erkek ve kadın gözünden iki farklı yorumu.
Bir sanat okulunda öğrenci olan Angélique için aşkın tek bir adı vardır: Loïc... 35 yaşında bir kardiolog, Rachel ile evlidir ve baba olmak üzeredir. Tüm bunlara rağmen Angélique, onun karısını bırakıp kendisini seçeceğine inanmaktadır. Loïc'e olan aşkıyla adeta deliye dönen Angélique, yakın arkadaşı David'in kendisine beslediği hislerin farkında bile değildir.
Bordeaux'da sempatik bir çiçekçi dükkanında başlıyor her şey... Genç kız, sevdiği adama tek bir gül ısmarlıyor. Kız bisikletiyle, gül de bir motosikletle iki farklı yöne doğru hareket ediyorlar. Tipik bir romantik film açılışının sizi nerelere götüreceğini asla bilemezsiniz!
Sanat eğitimi gören Angelique, ortayaşlı bir kardiyolog olan Loic'e âşık. Ne var ki doktor, evli ve eşi bebek beklemekte. Ancak kahramnımız engel tanımaz, doktor Loic'i, en yakın arkadaşıyla uzaktan takip ettiği bir gün, karısı Rachel'i görür ve koşarak doktorun arabasına, kocaman harflerle 'Bizi ayırmasına izin verme' notunu düşer.
Birlikte Floransa'ya gitmeye karar verirler; ama bu kaçamak pek gerçekleşecek gibi değildir.
Basit gibi görünen bir konuya sahipmiş gibi gözüken "Seviyor… Sevmiyor" , aşkın içindeki karmaşıklık nedeniyle, öyküsünü hiç de basit olmayan sorunlarla bezenmiş bir film. Amelie olarak tanıyıp sevdiğimiz Audrey Tautou başrolde.
   Bu filmi düşününce aklıma bir hikaye geliyor her zaman.Bir sınıfta birbiriyle hiç anlaşamayan iki öğrenci vardır.Birinin ak dediğine diğeri kara der.Diğer öğrenciler bu durumdan bıkmıştır artık.Birgün öğretmen sınıfa gelir ve bu iki öğrenciyi yanına çağırır.İkisini masanın karşılıklı uçlarına geçirirve orta yere bir top koyar Önce sağ taraftakine sorar "Ne görüyorsun?" diye.Öğrenci hiç düşünmeden,"Beyaz bir top görüyorum" der.Daha sonra sol taraftaki öğrenciye aynı soruyu sorar.Bu defa "Siyah bir top görüyorum." cevabını alır.Sınıftaki öğrenciler yine aynı şeyi yapıyorlar diye söylenirler.Öğretmen topu eline alır ve sınıftakilere göstererek;"Çocuklar,arkadaşlarınız doğru söylüyorlar;bakın bu topun bir tarafı beyaz, diğer tarafı siyah ."diyerek  gösterir.Ve şöyle söyler:"Hayatta pek çok olayda da  böyle değil midir? Birşeyi yada olayı nasıl gördüğünüz, nereden baktığınıza bağlıdır.Onun için karşımızdaki kişilerin söylediklerine itiraz etmeden önce bir de onun gözüyle görmeye çalışmalıyız."der.
   Size film hakkında fazla birşey söylemeyeceğim.Bir tek şey söylüyorum:Bu filmi izlemelisiniz...





Kadınlar Günümüz Kutlu Olsun




.........
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
...........
NAZIM HİKMET

Erkek egemen bir toplumda, erkeklerin erkek olmaktan önce "İNSAN"olmayı öğrenecekleri günlerin gelmesi dileğiyle tüm kadınların bu anlamlı günlerini kutluyorum...

5 Mart 2012 Pazartesi

Ezogelin Çorba

Her yiğidin bir yoğurt yeyişi olduğu gibi her kadının da farklı bir "ezo gelin çorbası" yapışı olabilir.Eskiden ezo gelin çorbası alışkanlığımız yoktu.Nasıl ki çocuklar bir gün deneyip sevdiler, ondan sonra sürekli istediler.Doğal olarak ben de başladım tarif aramaya ve her yerde farklı bir tarif vardı.Yıllardır deneye deneye hem bizim damak tadımıza en uygun hem de yapılışı en pratik olanı kendimce buldum.
Miktarları el kararı, göz kararı ayarlıyorum. Önce yağda (ben her zaman zeytinyağı kullanıyorum)küçük bir soğanı(yemeklik küçük doğranmış) ve çok ince rendelenmiş bir havucu kavuruyorum .Sonra 2 su bardağı kadar kırmızı mercimek,1/2 çay bardağı pirinç,1/2 çay bardağı bulgur ilave edip birkaç kez karıştırıp 2kaşık domates salçası ilave edip karıştırdıktan sonra 2 yemek kaşığı kadar un katıyorum onunla da birkaç kez karıştırdıktan sonra suyunu katıyorum( sıcak su,kuru malzemenin yaklaşık iki katı görünümünde).Baharatını ve tuzunu ilave ediyorum.(ben son zamanlarda mercimek ve ezogelin çorbasına biraz da zerdeçal ve kimyon katıyorum.Biz sevdik, isterseniz deneyin).Çorba pişince suyunu kontrol ediyorum.(Eğer hazırda varsa tavuksuyu veya etsuyu katınca daha lezzetli oluyor)Gerekiyorsa biraz kaynamış su ilave ediyorum,bir taşım kaynayınca ateşi kapatıp üzerine bolca nane atıp kapağını kapatıyorum.
Afiyet olsun.

"Öfke Gelir Göz Kızarır..."

Hayat çok tuhaf.Nasıl da sınıyor insanı defalarca ve çeşitli şekillerde.Bu akşam bir kez daha sınandım ve geçer not alamadım sanırım; ama sonunda güzel bir ders aldım.
İnsanız ya, etten kemikten yaratılmamışız ki sadece...Seviniyoruz,üzülüyoruz,sinirleniyoruz....Bazen sinirimize hakim oluyoruz, bazen de maalesef olamıyoruz.İşte o zaman pişmanlık yakamıza yapışıp kalıyor.Atalarımız ne güzel demişler:"Öfke gelir,göz kızarır;öfke gider yüz kızarır."Keşke yüzümüz kızarmadan öfkeyi göndermeyi her zaman başarabilsek...
Oğlum hassas bir bünyeye sahip,dikkat etmezse çabuk hastalanabiliyor.Son haftalarda yaşadığımız soğuk havalar ve grip salgınlarını düşünürsek, onun için  azami dikkat gerektiren günlerdi.Ama O,sözlerime,uyarılarıma hiç kulak asmadan, her akşam duş alıp saçını kurutmadan yattı;dışarda beresini takmadı;beslenmesine dikkat etmedi;hastalanınca doktorun verdiği ilaçları içmedi(Artık şurup yaşı geçtiği için hap veriyorlar,yutamam diye içmiyor;eritelim desek tadı kötü diyor.Bahanenin bini bir para)Cumartesi öğleden sonra "kulağıma birşey oldu,sanki iyi duymuyor gibi, tıkalı gibi,acıyor gibi" demeye başladı.Hafta sonu doktor bulamayacağımız için pazartesi kulak-burun- boğaz doktoruna muayene olacak;ama ben o (veya ablası,her ikisinde de)o hastalanınca çok üzülüyorum ve bugünkü gibi elimden birşey gelmediği zamanlarda da çok geriliyorum.Bu akşam da sinirlenip söylenip durdum,kendime engel olamadım.Sonra sinirim geçsin diye bloğuma bir bakayım dedim.Yeni bir izleyicim olduğunu gördüm,O'nu tanıyayım derken elim rasgele bir adresi tıkladı.Bu sadece tesadüf değil, bana verilen bir dersti
Bir anne adayının yüreğimi burkan yazısıyla karşılaştım orada.İlk bebeğinin heyecan ve sevinçli bekleyişi içindeyken doktorunun teşhisinin bir anda yaşamını nasıl kararttığını anlatıyordu yazısında.Bebeğinin "hidrosefali" yani "sukafalı" olacağını öğrenmiş ve herşeye rağmen bebeğine kıyamayıp doğurmaya karar vermiş.Tabi bu kararı vermek büyük cesaret işi.Çünkü içinizde küçücük de olsa "belki doğru çıkmaz,bebeğim sağlıklı da olabilir" umudu da olsa, onlar bu umudun gerçekleşmemesi ihtimalinde de sonucu göğüslemeyi göze almışlar.Bu cesaret işi; ancak hani bir söz var ya "cahil cesur olur"diye.Bu cehalet entellektüel anlamda değil tabiki.Çünkü insan herşeyi bilemez sonuçta ve bilemediğiniz şeyin cahilisinizdir.Onlar da bu durumun cahili.
İnsan başına korkunç şeyler gelmeden;bu gibi olaylara vereceği tepkiyi çok kolay kestiremiyor.Yıllar önce Suzanna Tamaro'nun "Yüreğinin Götürdüğü Yere Git" adlı kitabında çok hoşuma giden bir kızılderili atasözü okumuştum."Birisi hakkında hüküm vermeden önce gökte üç ay eskiyinceye dek onun makosenlerinde yürü"diyordu.Ne kadar doğru.Bizim atalarımız da "Davulun sesi uzaktan hoş gelir" demişler.Ben hamile bayanın yaşadığı üzücü olayın aynısını olmasa da başka şeklini oğlumun hamileliğinde yaşadım.Yani o davulun sesini çok iyi bildiğim gibi, onun makosenleriyle de üç ay dolaştım.Üstelik dolaşmakla kalmayıp başka dolaşanları da çok yakından tanıdım.Ben de oğluma kıyamadım.Önce isyan ettim.istemedim,"alın" dedim.Ama sonra kıyamadım."Allah nasıl münasip gördüyse vardır bir hikmeti" dedim ve içimden dualar ederek sessizce bekledim O'nu kucağıma alacağım zamanı.Ben şanslıydım ve çok şükür bekleyişimin sonucu mutlulukla bitti.Ama her zaman öyle bitmediğini de biliyoruz.Bir komşumun sukafalı doğan çocuğuyla yaşadıklarının yakın tanığı olduğum için bunun nekadar zor olduğunu biliyorum.Bu aileye de Allah'tan yardım diliyorum.
Hayatta şükredecek ne kadar çok şeyimiz var aslında.Ama ben bu akşam sınavı veremedim;çünkü şükredeceğim onca şey varken sinirlenip söylendim."Allah'ım dermansız dert verme, dert verip derman aratma Ya Rabbim".Bir kez daha anlıyorum ki hayatta karşımıza çıkan hiçbirşey boşa değil, herşeyin kıymetini bilmek gerek...

4 Mart 2012 Pazar

Milföy Kapta Sebzeli Et Sote


Malzemeler:
12 adet milföy hamuru
500gr kuşbaşı dana ei
8-10adet arpacık soğan
5-6diş sarımsak
1adet havuç
1adet(küçük)patates
1 çay bardağı kadar bezelye
200gr (yazdan hazırlanmış)domates suyu(konkase)
200gr kaşar peyniri
zeytinyağı,tuz,karabiber,kırmızı biber,kimyon,
Hazırlanışı:
milföy hamurlar merdane yardımıyla açılarak biraz büyütülür.
 Cup cake tepsisine (kendinden çukur yerleri olan tepsi)yerleştirilir.Kabarmaması için çatalla çeşitli yerlerinden delinir.170 derecede fırında kızartılır.
 Diğer tarafta et,baharatlar zeytinyağı(Ben herşeyde zeytinyağı kullanıyorum.Siz isterseniz farklı bir yağ da kullanabilirsiniz.),domates suyunu düdüklü tencereye koyarak ön pişirme yapıyorum.Süre vermiyorum etinize göre ayarlamalısınız.Daha sonra etimin piştiğinden emin oluncadiğer bütün malzemeyi de katarak düdüklü tencerede 1.kademede 5dakika pişiriyorum.Pişen sebzeli etimizi milföy kaplara yerleştiriyorum.
Üzerine rendelenmiş kaşar peyniri koyup hazır ediyorum.Sıcak servis edebilmek için yemeğe oturmadan 10 dakika önce fırına koyuyorum.Zaten malzemeler pişmiş durumda olduğu için kaşar eriyip kızarana kadar fırında tutup çıkarınca isteğe göre üzerine dere otu ile servis ediyorum
Afiyet olsun...

Bebek battaniyesi

Bir battaniye daha...
Erkek bebek battaniyesi.Çok kullanışlı bir model oldu.

1 Mart 2012 Perşembe

Şeker Hamurundan Kolay Gül Yapımı



Bu yazıyı "Mutfağımda Neler Oluyor" adlı blog arkadaşımın yorumunu okuyunca yazmaya karar verdim.Kendisi özellikle süslemede kullanmak için kalıp bulamadığını yazıyordu.Ne derecede yardımcı olur bilemiyorum ama en azından bazı süslemelerde kullanabilir diye düşünüyorum.Tabii sizlere de bir fikir olabilir...
Öncelikle üç adet daire hazırlıyoruz.Bunu elimizle de şekillendirebiliriz bir aletle de yapabiliriz.
Sonra üç daireyi şekildeki gibi üst üste yerleştiriyoruz.
(Resme göre)En soldan başlayarak şekildeki gibi yuvarlanıyor.Bu şekli elde edince tam orta yerinden parmağımızla hafifçe bastırarak yuvarlatabiliriz.
Bunu yaptıktan sonra ortadan ikiye kesiyoruz.Böylece iki tane gül elde etmiş oluyoruz.
Yuvarlakların boyutlarını büyütüp küçülterek gülleri istediğimiz büyüklükte yapabiliriz.
Bu gül yapımını başka yerlerde de kullanmanız mümkün.Umarım işinize yarar.Kolay gelsin....

Puzzle


Bitirdiğim puzzle'ımı sonunda çerçeveletip evimizin duvarına asabildiğim için çok mutluyum.
Oldum olası puzzle yapmayı çok severim.Geçen yıl kelebekleri konu alan bu resmi zevkle tamamlayıp duvarıma asmıştım.
Bu yıl da çok sevdiğim gelincik tarlasını konu alan bir puzzle aldım.Eve getirir getirmez büyük bir heyecanla paketi açıp yapmaya başladım.Çok parçalı ve büyük ebatlı olanları yaparken en büyük zorluk yer konusu oluyor.Resmi çok kısa sürede bitiremediğiniz için en uygun yer olan masanın üzerine yaydığınızda kaldırmanız gerektiğinde sorun olabiliyor.Ben bunun için en büyük boyundan mukavva alıyorum.Böylece resmi tamamlayana kadar bozmadan rahatça taşıyabiliyorum, hatta çerçeveletmek için de bu şekilde rahatça götürüyorum.Aslında bunun için satılan puzzle halısı gibi özel aparatlar da satılıyor ama doğrusu o kadar masrafa gerek duymuyorum.
Bu puzzle da yaşadığım bir sorunu da sizinle paylaşmak istiyorum.Resmin bir parçası kutuda eksikti.Bunun için internette bir site var.Oraya girip eksik parçanızın kooadinat sayısını verdiğiniz zaman size ücretsiz olarak postayla gönderiyorlar.Oldukça da kısa sürede geliyor.Kaybettiğiniz parçalar için de aynı şey geçerli.Bunun güzel bir hizmet olduğunu düşünüyorum.Yine de kutudan eksik parça çıkması hiç hoş birşey değil tabiki.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...